top of page

FTN #1 - Sovyetler Birliği maçlarımız neden tarih dışı?

  • Yazarın fotoğrafı: Sahalar İstanbul
    Sahalar İstanbul
  • 3 Tem
  • 7 dakikada okunur

Milli Takımımız II. Dünya Savaşı’na, İnönü Stadı’nın açılışına kadar tüm "resmi kabul edilen" maçlarını Taksim Stadı’nda oynamışken 15 Mayıs 1925 tarihli Sovyetler Birliği maçının Ankara’da oynanması bir istisna olarak ayrışır. Oyunun bu dönemde Ankara’ya, İstiklal Sahası’na (bugün Tandoğan/Anadolu meydanı) taşınması sürprizli bir hadisedir. Matbuat arşivlerinde Ankara tercihinin nedenini araştırırken gördüklerim, futbol tarihimize dair yeni şeyler söylemenin vaktinin geldiğini gösterdi.

ree

Malum, Türkiye’nin FIFA’ya dahli Cumhuriyet’in ilanından öncedir. Türk İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kuruluşunu takiben 21 Mayıs 1923’te üyeliğimiz resmileşmişti. İlk maçımızı 26 Ekim 1923’te, Romanya’ya karşı Taksim Stadı’nda oynadık. 1924 yazında Paris Olimpiyatları maceramız kısa sürdükten sonra oyuncularımız Baltık turnesine çıktılar ve sırasıyla Finlandiya, Estonya, Letonya ve Polonya ile oynadılar. İlk galibiyetimizi de bu turnede aldık, üst üste 3 maç kazandık ve hemen peşinden Sovyetler Birliği deplasmanına gittik.


Tarih 16 Kasım 1924. O güne kadar ki en büyük maçımız için Moskova’dayız. Çarlık Rusyası’nın kısa süreli FIFA üyeliği vardı ama malum, Rus Devrimi ile birlikte siyasi olarak liberal-kapitalist Batılı ülkelerden ayrışmışlardı. Sovyetler Birliği olarak artık FIFA üyesi değillerdi. Fakat bu maç için FIFA’dan izin alınmıştı, I. Dünya Savaşı sonrasının sükunet ortamında birçok ülke yeni yeni FIFA üyesi oluyor, olmayanlar içinse kapı açık tutuluyordu. Böyle bir ortamda Ruslar, Sovyetler Birliği adıyla ilk resmi maçlarını bize karşı oynadılar. Gerçi Sovyetler’in bizden önce Estonya ile oynadığı maçı ilk maç sayan Rus arşivciler de var, ancak Estonya fazla kolay gelmiş olacak ki bir daha çok uzun süre onlarla oynamayacaklar.


Bizimle oynadıkları ilk maçın ertesinde, 15 Mayıs 1925’te Ankara’da ağırlıyoruz Sovyetler Birliği Milli Takımı’nı, yine FIFA’nin izniyle. İşte bu maç, iki ülke futbol tarihi için de önemli bir kırılmadır. Bu maç önemlidir, çünkü Ankara, Sovyetler ile kurduğu ilişkiyi güçlendirmek için bu maçı mühim bir fırsat olarak görüyor. Politika kısmının detayını uluslararası ilişkiler ilgilisi okusun; nihayetinde bu maçın etrafında gelişen ilişkiler FIFA’nın, yani Avrupa-Atlantik kampının hoşuna gitmiyor ve Sovyetler ile maç yapmak yasaklanıyor.


Bu yasağı nazara alıp Rusya futbol tarihine bakarsanız, 1925 ile 1947 arasının, hatta 1954’ye kadarki yılları kocaman bir boşluk olarak görürsünüz. Güya Sovyetler Birliği Milli Takımı’nın bu yıllarda maçı yoktur. Buna dair Sovyetler’in sporu militer doktrinlerinin ve dünya görüşlerinin bir payandası olarak gördüğü, bireysel sporları öne çıkardığı, futbol ortamının zaten zayıf olduğu iddiaları meşhurdur. Benzer değerlendirmeler Cumhuriyet’in erken devirleri, bilhassa II. Dünya Savaşı öncesi için Türkiye özelinde de yapılır. 1930’lu yıllarda resmiyette çok az sayıda maç yapılmış gözükmesi de bu savı destekler. Ancak bu iddialar doğru değil. Yeni çalışmalar gösterdi ki bu türden değerlendirmeler ancak devlet elitlerinin bakışı, yalnızca tepeden aşağı birer yorum olarak görülebilir, futbolun tarihsel gerçekliği değil. Nitekim “İstanbul'da Futbolun Mekânsal Tarihi: Mesireden Halı Sahaya Şehirde Futbolun Mekânı” adlı çalışmamızın önemli iddialarından biri de buydu, devlet elitlerinin tavrına ve devletin birtakım uygulamalarına karşın bilhassa İstanbul’un gündelik hayatı içerisinde futbol 1930’lu yıllarda dahi çok zengin bir görüntü veriyordu. Benzer şekilde Moskova’nın, Leningrad’ın futbol manzarası renkli olacak ki II. Dünya Savaşı’na kadar olan yıllarda Sovyetler Birliği’nin en iyi oyuncular karmasının, yani milli takımının 70’ten fazla uluslararası maçı var. Bu maçlardan en az 16’sı ise Türkiye Milli Takımı’na karşı. Üstelik bir bu kadar daha İstanbul, Ankara, İzmir karmalarıyla yaptıkları maçlar ve Alman kulüpleriyle oynadıkları karşılaşmalar da var. Bu müsabakalar özellikle 30’lu yıllarda, Sovyetler Birliği’ne izolasyonun arttığı ve dahi Türkiye’nin de savaş pozisyonu aldığı dönemde çoğalıyor. Hatta bir ara iki ülke adeta sadece birbiriyle oynuyor; masada ve sahada…


İnsicamı bozmamak adına bu maçların dökümünü yazının sonunda görülebilir; ancak bu noktada çarpıcı olan şudur ki, Türkiye Milli Takımı bu maçlarda Halkevleri Karması, Türkiye Halkevleri gibi isimlerle bu maçlara çıkıyor. Maçlarda kullanılan bu isimler, muhtemelen örtük şekilde FIFA’nın cezasından kaçmak için konulmuş ya da FIFA’nın göz yumduğu bir tertip. Buradan hareketle olacak ki biz de bu maçları Türk Milli Takımı’na yazmıyoruz, 1930’lu yıllarda sadece 6 maç oynadığımızı kabul ediyoruz. Üstelik dönemin gazetelerinden bazıları adeta “çaktırmamak” adına Milli Takım ibaresini kullanmıyorlar. Rejime gönülden bağlı olanlar içinse Halkevleri ismi ekstra önemli. Hatta bir galat-ı meşhur olarak “Halkevleri Karması” diye bir farklı takım, farklı oyuncu grubu dahi icat edilmiş. Futbol tarihimize dair yeni çalışmalar da maalesef aynı yanlışı sürdürüyor. Sıkça alıntılanan, rahmetli Mehmet Ali Gökaçtı’nın kıymetli eseri “Bizim İçin Oyna”da yine merhum Cem Atabeyoğlu’ndan iktibasla iddia ettiği üzere “Halkevleri Karması” gibi farklı bir oluşum, yeni bir elit oyuncu grubu futbolumuzda yok, olması da mümkün değil. Cumhuriyet’in önemsediği bir kurum olarak Halkevleri’nin futbola dair anlamlı bir tasarrufu yok, eğer varsa zaten bu negatif bir tasarruf olmuştur. Bu bağlamda maddi imkansızlıklar sebebiyle az sayıda maç oynandığı iddiaları da asılsız gözüküyor, çünkü turnelerin sayısı hiç de az değil.


Futbol bağlamında esas önemli olan nokta şudur ki, bu maçları oynayanlar aynıyla dönemin Türk Milli Takımı’dır: Cihat, Hüsnü, Fikret, Şeref, Niyazi, Hakkı, Gündüz, Sait… Sovyetler Birliği ile oynadığımız bu maçlarda kimler oynuyorsa, Olimpiyatlar’da ya da FIFA onaylı maçlarda da aynı oyuncular oynuyor. Bu maçlar da tıpkı FIFA onaylı maçlar gibi Türk gazetelerinin manşetlerinde yer buluyor, maçların muhabir anlatımları yarım sayfaya ulaşıyor ve bir türlü kazanamadığımız için Türk futbolunun gelişimi üzerine uzun yazılar yazılıyor. Futbolumuz için hatta gazetelerde kapladığı yere bakılacak olursa milletçe bu maçları önemsiyoruz. Fakat ne yazık ki bu maçlar halen yok sayıldığı için futbolumuzun efsane isimlerinin üç, beş; en fazla sekiz milli maçı var kabul ediliyor. Bazısının yalnızca bir milli maçı var, kimininse adı unutulmuş; çünkü oynadığı maç yok hükmünde. Oysa bu adamlar, bu kanlı canlı insanlar bu maçları oynadılar, çoğunlukla üzüldüler, muhtemelen dertlenediler, omuzlarında bir milletin futbola transfer ettiği yükü taşıdılar.


"Milli Takım" ibaresi önemli, 17 Ekim 1935 tarihli Açık Söz gazetesi
"Milli Takım" ibaresi önemli, 17 Ekim 1935 tarihli Açık Söz gazetesi

Tüm bunlarla birlikte FIFA’nın, yani Avrupa-Atlantik kampının siyasi gelişmelere göre esnediği de vakıadır. Öyle ki, 1934 yılında Çekoslovakya’nın Zdenice takımının Sovyetler’in Spartak takımı ile oynamasına izin veriyorlar. Kulüpler düzeyinde bir taviz. Belki de bizim de Sovyetler ile oynadığımız maçlar bir yerden sonra, siyasi atmosfere göre benzer şekilde kabul edilebilirdi. Belki de edildi, yahut umursanmadı; şahsen bu konuda bir malumata henüz rastlamadım. Nihayetinde siyasetin, savaş atmosferinin girdabı içerisinde futbol kendine bir mecra buldu ve 1931 ila 1935 yılları arasında Sovyetler sadece bizimle uluslararası maç yaptı, biz de Sovyetler ile… Hele ki 1935’te iki devlet arasındaki siyasi ilişkiler hızlanınca Sovyetler Birliği Milli Takımı Türkiye’ye turneye geliyor, kısa sürede art arda 6 maç oynuyoruz. Tıpkı Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesiyle Rusya’nın 2022 yılından itibaren FIFA’dan atılması, Avrupa-Atlantik ülkelerinin ambargo uygulaması ama Türkiye’nin ortada bir yerde, hatta kısmen Rusya’ya daha yakın durması gibi: Tarihsel bagajımız hep bizimle, bugün Rusya’dan kimse oyuncu transfer edemezken Süper Lig için bu mümkün.


Diğer yandan söz konusu tüm bu maçlar Sovyetler Birliği/Rusya futbol tarihine ilişkin temel kaynaklarda Türkiye ile oynanmış olarak kabul ediliyor; herhangi bir farklı isimle ya da oluşumla değil. Ruslar var diyor, biz yok diyoruz; peki acaba biz bu maçları niye yok sayıyoruz? Bunun cevabı belki ilgisizlik; literatürün geriye dönük olarak eleştirel şekilde okunamaması, futbol tarihimize henüz bu kıratta bir ilginin oluşmaması, Milli Takım’ın bir yönüyle “sahipsizliği” ve bir konuyu çalışanların kendi çevresi dışındaki çalışmaları yok sayması. Belki de bir dönemler için Moskof korkusu, belki bir zamanlar ve şimdiler için Avrupa-Atlantik kampının Rus nefretinden ürkmemiz. Yani kronik sebepler, kurcalamıyoruz. Zaten şimdilik konumuz bunlar değil. Daha derinde, belki de Sovyetler’i bir kez olsun futbol sahasında yenememiş olmamız, sebeplerden biri olabilir.


1924 yılından itibaren Sovyetler Birliği Milli Takımı ile en az 16 kez oynayıp da bir maç kazanamamız, 1936 yılında futbol ortamımızın en mühim konu başlığı. Aynı yıl olimpiyatlarda Norveç ile oynuyor ve 4-0 kaybediyoruz. Büyük hayal kırıklığı. Olimpiyatların ertesinde Sovyetler Birliği turnesinde oynayacağımız maçlar büyük yer kaplıyor, maç öncesi ve sonrası yapılan geniş değerlenmeler yapılıyor. Galiba Sovyetler’i de hiç yenemediğimiz için olacak, bu kez sadece Dinamo ve Spartak ile takımlarıyla oynuyoruz ama onlara da yenilmekten kurtulamıyoruz. Bir türlü Sovyetler kadar organize ve “nefesli” olamıyoruz.


Bir diğer aşikar durum şu ki bu devirlerde henüz ortada rakip olarak “Batı” yok. Çünkü oynadığımız FIFA onaylı özel maçlardaki rakipler genelde Doğu Avrupa’nın ya da Baltık’ın küçük ülkeleri, resmi maçlarda ise daha batıya, Paris’e ve Berlin’e gidince Çekoslovakya ve Norveç’e karşı hezimet yaşıyoruz. Avrupa, sesimizi duymuyor. Futbolun büyük ülkeleri bizden bihaber; biz de onlardan... Sovyetler ile paslaşıyoruz ve bir türlü kazanamıyoruz. Nitekim futbolumuzun efsanelerinden Galip Haktanır’in biraz mübalağa ile anlattığı üzere II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya ile oynamak üzere Ernst Happel’e çıktığımızda, maç öncesi ısınmayı ilk kez orada öğreniyoruz. Belki bu da bu maç, futbolumuzun uluslararası rekabet bağlamında “sıfır” noktası olarak kabul edilmeli.


Yine de Avusturyalılar’dan önce, evvela Ruslar’a müteşekkir olmalıyız. Onların Türk futbolunun gelişiminde yok sayılmış, tarihin tozlu mahzeninde kalmış kıymetli katkıları olsa gerek. Dünya savaşları arası dönemde İstanbul başta olmak üzere levantenler sahneden çekilince oluşan boşluk kulüplerin turneleri, davet edilen ecnebi takımlarla doldurulmaya çalışılmış. Seçilmiş oyuncu grubumuz ise defalarca oynayıp yenemediği bir rakiple yarışmak için mutlaka yeni şeyler denemiş, bilgi alışverişi sayesinde mutlaka daha iyi olmaya çalışmıştır. Başlarda, I. Dünya Savaşı’ndan önceki devirlerde İngilizler’den öğrendik; sonra İskoç, Macar, İrlandalı hocalar gördük ama sonra Ruslar’dan da mutlaka öğrendik. FIFA onaylamadı ama bu alışverişe göz yumdu. Zaten başkaca da görerek, doğrudan rekabet ederek öğrenebileceğimiz kimse yoktu.


Muhakkak bizim de onlara katkımız var; ancak bu etkileşimin iki tarafta nasıl yankılandığı apayrı ve geniş bir araştırma konusu. Fenerbahçe ilk Sovyetler maçına neden oyuncu vermedi, olimpiyatlar sonrası turneye Güneş neden oyuncu vermedi, W dizilişini ilk hangisi uyguladı, 2-3-5’te ofsayt taktiği acaba ne süre daha eski kuraldan devam etti, Dünya Savaşları arası dönemde Milli Takım’ın oynadığı gayrıresmi maçların dökümünü çıkarmak mümkün mü… gibi sorular sonraya kalsın. Biz şimdilik burada keselim, Türkiye - Sovyetler Birliği maçlarının futbol tarihimizde yok sayılmamasına, mezkur maçların Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın oynadığı tüm maçları içeren kronolojiye TFF nezdinde birer özel maç olarak resmen dahil edilmesine, futbolumuzun 1920’li, 1930’lu yıllarının efsanelerine hep birlikte yaptığımız ayıbın telafi edilmesine yönelik çağrımızı yapmış olalım.


13 Mayıs 1925: Türkiye 1-6 Sovyetler Birliği

20 Ağustos 1931: Sovyetler Birliği 3-2 Türkiye

21 Ekim 1932: Türkiye 2-2 Sovyetler Birliği

23 Ekim 1932: Türkiye 0-4 Sovyetler Birliği

27 Ekim 1932: Türkiye 0-1 Sovyetler Birliği

30 Ekim 1932: Türkiye 2-3 Sovyetler Birliği

30 Temmuz 1933: Sovyetler Birliği 1-2 Türkiye

7 Ağustos 1934: Sovyetler Birliği 2-1 Türkiye

13 Ekim 1935: Türkiye 1-2 Sovyetler Birliği

15 Ekim 1935: Türkiye 2-2 Sovyetler Birliği

19 Ekim 1935: Türkiye 3-3 Sovyetler Birliği

21 Ekim 1935: Türkiye 2-3 Sovyetler Birliği

25 Ekim 1935: Türkiye 1-2 Sovyetler Birliği

27 Ekim 1935: Türkiye 3-3 Sovyetler Birliği


 
 
 

Yorumlar


Sahalar Istanbul @2020

Datawrapper-logo_edited.png
Tableau_Logo.png
logo-knightlab_edited.png
zew5qloa58nkzp47xncl.png
bottom of page